hesabın var mı? giriş yap

  • bugun beyoglu 1. sulh ceza mahkemesinde yanyana duruyorduk. insan bi selam verir.

  • yeni dondum, bu ulkenin insani mest eden havasini getirdim, hislerimi ve anlarimi paylasayim.

    yolculugum parodan basladi, uluslararasi havaalanina indigimde, bir havaalanindan cok tarihi mistik bir kapidan gectim diyebilirim. onceden alinan izin ve vizelerimizin ınce ınce incelenmesinden sonra iceri girebildik.

    parodan thimphuya dogru yola ciktik. havaalani sehre yaklasik 1 saat uzaklikta. yol boyu size eslik eden pacu nehri, paro'dan gelen 'pa' ve nehir anlamina gelen 'cu' kelimelerinin birlesmesinden olusmus. sehre girmeden yaklasik yarim saat once nehrin uzerine kurulmus 1700 yillik telden elle yapilmis bir koprude durduk, uzerinde yuruduk. once 'hadi canim, yurumem ben burada' dedik demesine ama yuruduk, baya sapasaglam, hala kullanilan bir kopru, buyuleyici.

    thimphu
    bhutanin baskenti, yaklasik 100.000 kisi yasiyor. bhutan'in nufusu 700.000 kadar, en kalabalik sehirlerinden biri de baskenti. ancak hizla goc aldigindan nufus artis hizi yuksek. her yerde yeni insaat var. yeni evler, is yerleri yapiliyor. bu ulkede bir kural var, her tipte bina yapabilirsiniz ancak pencere ve kapilar geleneksel olmali. bu yuzden hic bir bina goze batmiyor, bir butunluk, bir ruh var.

    ulkenin milli sporu okculuk, thimphuda dolasirken bir turnuvaya rastliyoruz... 147 metreden atilan, aralarinda kraliyet ailesinin fertlerinin de oldugu turnuvada iska gecenlere soylenen bir tekerlemenin ayni bizdeki tavla gibi 'ogrende gel' oldugunu ogrenip sasiriyoruz, guluyoruz.

    gezilecek yerler arasinda sehrin sanat okulu da var, geleneksel el sanatlarinin yasatildigi okul ogleden once ziyaretci kabul ediyor, buradan ogrencilerin yaptigi eserlerden de satin alabiliyorsunuz.

    ikinci duragimiz hong-kong ve taiwan'li is adamlarinin sponsor oldugu sehre yukaridaki bir tepeden bakan 52 metrelik buddha heykeli oluyor. altin rengi, etkileyici ve dev.

    ulkenin % 95'i budist, % 5'i hristiyanmis.
    4 degil, 5 elementleri var, 5. si 'space' / 'emptinessolarak adlandiriliyor.
    ruhun olumsuzlugune inaniliyor.
    nefret, cehalet ve hirs insani zehirleyen 3 sey olarak adlandiriliyor.
    onceden kucuk kralliklar olan ulke 1907'de birlesik ulke halini almis.
    insanlarin 'demokrasi' nedir, nasildir bilmedigi bu ulkede son 1 yilin en heyecanli olaylarindan biri de prenslerinin evlenmis olmasi, yeni kral ve kralicenin -ki cok guzel bir cift- fotograflari sokaklari susluyor. genc kral modern, genc esi de cok zarif.

    sehrin icindeki kale etkileyici. ulkedeki hemen her kale gibi yarisi devlet isleri icin, diger yarisi da din isleri icin ayrilmis ve kullanilmakta. kralin ve kralicenin yasadigi mutevazi saray da tam bu kalenin yaninda. kalenin fotograflarini cekerken sarayi goren tarafta fotograf cekmek yasak.

    sehrin etrafinda erkeklerin oldugu kadar kadinlar icin de olan nunneryler var, ziyaret edebiliyor, sansliysaniz etkileyici dua torenlerini izleyebiliyorsunuz. mesafeli sicaklik neymis burada gordum, sessizce konusuyorlar sanki, sanki bu dunyada yasamiyor gibiler.

    alisveris icin sehrin merkezindeki magazalarda, degerli taslar, sallar, ulkeye ozgu sanat eserli var. yakin ulkelerdeki fiyatlar dusunuldugunde biraz pahali.

    kalacak yer olarak migmar oteli tercih edebilirsiniz, ulkenin turizmi gelistikce yeni ve her fiyat kategorisinden oteller insa ediliyormus, var olanlarin yildizlarina bakmamak lazim, bizdeki 4 yildizlilardan daha az luks var onlarin 4 yildizlilarinda ancak tertemiz ve iyi hizmet var.

    thimphuda sadece evlerde sigara icmeye izin var, sokakta, otellerde sigara yasak. bakkallara sigara sorarsaniz panige kapilirlar 'yasaklandi!' diye sizden kacabilirler.

    yemekler daha cok hint etkisinde, baharatli.

    sakin ulkelerini o veya bu ulkelerle benzerlikle sorular sormayin, aliniyorlar.

    punakha
    miniminnacik bir kasaba-sehir arasi, yine yemyesil, nehir kiyisinda cok cok guzel, huzurlu bir yer. nehir kenarindaki otelleri tercih etmenizi oneririm, nehrin sesinin uykunuza eslik etmesi muhtesem. isim vermek gerekirse damchen resort diyebilirim, bahceye acilan alt katta kalmanizi ozellikle tavsiye ederim, oda kapisini neredeyse sadece ilk giriste ve ayrilirken kullandik.

    phunakhada ozel bir tapinak var, inanisa gore cocugu olmayan kadinlar burayi ziyaret edip, dua alirlarsa cocuklari oluyormus, bu yonuyle unlu, adi da fertility manastiri.

    tiger's nest
    bhutan yazdiginizda internette cikan ünlü manastir. paro yakinlarinda. ulkeye gelen turistlerin neredeyse tamami burayi gormeye geliyor. otelleri bol bir bolge, bir cogu da insa ediliyor. tiger nest inn kalinabilecek iyi otellerden, odalari tiger's nest'i karsidan goruyor.

    manastir 3400 metrede. 8 km yukari yaklasik 2,5 saat saatte tirmaniliyor, inis daha kisa yaklasik 1,5 saatte iniliyor. ortalarda bir yerde durup cay icilebilecek, yemek yenecek bir kafe var. yemekler lezzetli, manzara harika.
    manastir kayalara yapilmis, icerideki bazi odalarin duvarlari kayanin kendisi. cok buyuleyici bir havasi var, iceri kamera kesinlikle alinmiyor. kapidaki odaya cantanizi oylece asip giriyorsunuz, 'calinir mi' diye sorarsaniz 'burasi bhutan ' derler, oylece kalirsiniz. gidecek olan varsa, burayi gormeden donmemeli. sabah erken gitmenizi oneririm, sessiz ve sakinken, yolu da nacizane tek basiniza yapin, dusunun derim. adini icinde yer alan kaplan magarasindan aliyor, burayi da gorebiliyorsunuz, kayaliklar arasinda daracik bir magara.

    paro cok guzel bir sehir, bir ana caddesi var ki tipki film studyosu. mini magazalar, ulkedeki her bakkalda oldugu gibi, patates cipslerinin parlak paketlerinin asildigi bakkalar... sehirde sadece bir kafede sigara icilen oda var, o da muhtemelen kafenin sahibinin yattigi oda, bildigin oturma odasina benziyor.

    alisveris icin yine hindistan ve nepale kiyasla biraz pahali ama yine de buradan alinacak guzel taslar var, kolye, bilezik, sallar, tutsuler vs var. bu ulkede pazarlik diye bir sey yok, bilmiyor, anlam da veremiyorlar, kulturlerinde yok.

    bu ulkeyi ziyaret edecekseniz, tek bir yere gidip donmeyin, mutlaka yol yapin. sehirler arasi gidip gelin, yollarin, daglarin, pirinc tarlalarinin arasindan gecin. yukseklerin essizligini izleyin, cay icerken bulutlarin gozunuzun onunden suzulusunu izleyin. tertemiz, berrak havasini icinize cekerek uzun yuruyusler yapin. mumkunse huzurlu arkadaslarinizi alin yaniniza. turist gibi degil de orada yasiyormus gibi takilin, kosturmayin, oldugunuz yerin tadina varin.

    gezdigim yerler arasinda bu kadar az seyle bu kadar doyum saglayan baska bir yere rastlamadim.

    ayrilirken de veda etmiyorlar, onlara gore tanismak asla tesaduf degil, 'yeniden gorusmek uzere' diyorlar.

    uzerinize insanlik sinmis olarak ayriliyorsunuz.

    yeniden gorusmek uzere bhutan.

  • hafıza ustaları.

    örneğin elektrik mühendislerinin dehası nicola tesla, hayatı boyunca çok az şeyi not etmiştir. fotoğrafik hafızaya sahip tesla, laboratuvarı 1885 yılında yandıktan sonra bir çok çalışmasını tekrar oluşturup kaldığı yerden devam edebilmiştir.

    bir başka manyak ise amerika'nın 26. başkanı theodore roosevelt. bir günde bir kaç kitap okuyup en ufak detayları dahi hatırlayabilmekteymiş haspam. 2 farklı sekreterine farklı iki konu üzerine rapor yazdırırken aynı zamanda hiç duraksamadan kitap okuyabilen bir adammış.

    ünlü piyanist ve besteci sergei rachmaninov ise notaları çok çok kısa süre içerisinde ezberine alabilme yeteneğine sahipti. çok karmaşık notaları belki de normal bir insanın ayları bulacak ezberleme süresi rachmaninov için sadece bir kaç günle sınırlı idi.

    bir başkası ise hepimizin bildiği kim peek. tanıdık gelmedi mi? dustin hoffman desem? yağmur adam desem? evet o filme esin kaynağı olan kişidir peek. öyle bir hafıza yeteneği vardı ki, hayatı boyunca okuduğu 9 binden fazla kitabı ezbere bilmekte idi. üstelik bu kitapları aynı anda iki sayfayı okurken ezberlerdi. birini sol gözü diğerini sağ gözü ile desem" yoh artık!" dersiniz ama gerçek bu.(ben de dedim. o ne lan bukalemun gibi?)

    400 yılı aşkın süreden bu yana italyan olmayan ilk papa olan polonyalı papa 2. john paul( evet ağca'nın vurmaya çalıştığı) ise yarı fotoğrafik hafızaya sahipti. küçümsemeyin, 21 dil ve 100 kadar lehçeyi bilmek kolay değil. yarı marı idare edecen artık.

    filipinlerin tartışmalı başkanlarından ferdinand marcos ise daha değişik. sayfalarca uzunluktaki yazıları, konuşmaları hafızaya almak konusunda uzman birisi. 1935 yılında yazılan filipinler anayasasını düz veya tersten harfi harfine duraksamadan ezbere okuyabilmekte ve saatler sürecek bir konuşmasının metinlerini sadece bir defa göz gezdirerek ezberleyebilmekte idi. neye yaradı? öldü gitti o da.

    bir de gezegende sadece 12 kişide olan bir özellik olan hipertimezi yani "ultra mega über süpersonik otobiyografik hafıza" sahibi insanlar var. misal bunlardan birisi marilu henner, hayatındaki her detayı, günü saati dakikasına kadar hatırlayan ve hala normal boyutlarda bir kafaya sahip olan birisi. ben de bu özellik olsa herhalde bedenimden büyük kafam olurdu, kan lazım kan o kadar çalışan beyine!

    ha bir de 25 bin kişilik ordusundaki herkesi birebir tanıyan julius caesar var. böyle komutan düşman başına mı desem ne desem
    - şş sezar geliyo lan. dikkaaaat!
    - hey sen! gonyalının yanındaki. hey alex sana diyorum. sakal yakışmamış, bıyık daha iyi duruyordu sende, hemen kez sakali!
    -?!!
    - gonyalı. kaç kere diyeceğim sana, ivan ile takılma, adam hırhız ruhlu. benden söylemesi.
    - ?!!

    ve geldik bu hafıza olaylarının ağababasına. pek adını duymamış olabilirsiniz ama napoleon bonaparte sayısız rakam, insan, harita, detay ve askeri hareketleri mükemmele yakın hatırlamasıyla meşhurdu. bu özelliğini düşmanının sonraki hamlelerini tahmin etme ve bu ihtimaller üzerinden çok karışık, detaylı ve hızlı bir şekilde strateji ve emirler geliştirme yolunda başarı ile kullanmıştır.

    ben daha bu entride ilk yazdığım adamı hatırlamıyorum adamlara bak amk! hah ilk yazdığım adam tesla imiş, yukarı baktım. tesla iyidir, candır.

    ediyşın: candyline'e uyarı için teşekkür.
    400 yıldan bu yana ilk italyan olmayan papa olarak düzelttim papayı(cümleye bak amk!

  • eskiden yol yapım çalışmalarında rampa güzergahlarını belirlerken eşeklerden faydalanırlarmış, sebebi de eşeklerin %7 eğimin üzerine çıkmamasıymış. vay aq.

    edit: acelem var kosasim yok'un dediğine göre; bu teknik yol yapımında hala kullanılıyor. eğimli ve sert coğrafyalarda eşekler en optimal yol ve eğimden gidiyorlar ve yol da o güzergaha yapılıyor. parkların filan içindeki ara yollar için de hala kullanıyorlar. hatta karayolcular buna "eşekyolu" diyorlarmış. ne eşekmiş arkadaş.

  • her türlü hesaplamaya gücü yeten bir bilgisayarın varlığını düşünelim. çarpışma hızı, enerji, momentum, atışlar ve şimdiye kadar geçerli olan bütün fizik kurallarını bilip uyguladığını varsayalım. şimdi bu mükemmel ötesi bilgisayarın bilardo toplarının çarpışma sonrasındaki konumlarını belirleme hususunda ne kadar aciz kaldığını açıklayalım.

    bilgisayarın çarpışmaları hesaplayabilmesi için bütün başlangıç verilerinin girilmesi gerekir. biz de ilk topa vuruş açısı, vuruş hızı, bilardo masasındaki pürüzlü yerler, topun üzerindeki toz gibi en ufak detayı bile atlamadan sisteme girdiğimizi varsayalım.

    işte bu durumda bile bilgisayar çarpışmaları kesin olarak hesaplayamıyor. matematiksel fizikçi sir michael berry'nin hesaplarına göre topların dokuzuncu çarpışmasını doğru bir şekilde hesaplayabilmek için masanın yanında duran birinin kütleçekim etkisini hesaba katmak gerekir. 56. çarpışmayı doğru doğru hesaplayabilmek içinse evrendeki her atomu hesaba katmak gerekir. milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki tek bir atomun dahi çarpışmanın sonucuna etkisi olur.

    deterministik anlayış sekteye uğruyor, çünkü kuantum indeterministik.

    edit: makro sistemlerde kuantumun etkisinin görülebilmesinin pek mümkün olmadığı bilgisi geldi. heisenberg belirsizlik ilkesi de bu durumu açıklıyor.

  • şu ana kadar oynadığı şampiyonlar ligi ön elemelerinden sadece 1'ini kaybetmiş takım. (2009)

    1993-94

    galatasaray - cork city 2 - 1
    cork city - galatasaray 0 - 1

    manchester united - galatasaray 3 - 3
    galatasaray - manchester united 0 - 0

    uefa bu eşleşmeden sonra dev takımlar telef olmasın diye seri başı uygulamasını getirdi. (1994)

    1994-95

    avenir beggen - galatasaray 1 - 5
    galatasaray - avenir beggen 4 - 0

    1997-98

    sion - galatasaray 1 - 4
    galatasaray - sion 4 - 1

    1998-99

    galatasaray - grasshoppers 2 - 1
    grasshopers - galatasaray 2 - 3

    1999-00

    rapid wien - galatasaray 0 - 3
    galatasaray - rapid wien 1 - 0

    2000-01

    saint gallen - galatasaray 1 - 2
    galatasaray - saint gallen 2 - 2

    2001-02

    galatasaray - vllaznia 2 - 0
    vllaznia - galatasaray 1 - 4

    galatasaray - levski sofya 2 - 1
    levski sofya - galatasaray 1 - 1

    2003-04

    galatasaray - cska sofya 3 - 0
    cska sofya - galatasaray 0 - 3

    2006-07
    galatasaray - mlada boleslav 5 - 2
    mlada boleslav - galatasaray 1 - 1

    2008-09

    galatasaray - steaua bükreş 2 - 2
    steaua bükreş - galatasaray 1- 0

    galatasaray bu sezon 14. kez şampiyonlar ligi'nde. yalnızca 5 tanesi direkt katılım.

    (bkz: respect)

  • maç esnasında muslera'nın suyunu içtiği için 10 dk sonra bir korner atışında spiker muslera'nın yedek kulübesinde su takviyesi yaptığını söyledi ve şaşırdı. ama ben şaşırmadım çünkü gördüm nando'nun suyunu içtiğini. oynamadığı yetmiyormuş gibi bir de oynayıp terleyenin suyunu içiyor faydasız.

  • jupiter'in de bir mehtabı olması.

    samanyolu'nun fotoğrafını çekmek için aylardır plan yapıyordum. ay'ın en karanlık dönemde olduğu zaman ve havaların da ısınmış olmasını umarak 4-9 mayıs tarihleri arasında çekim yapmayı planladım. ayrıca 5-6 mayıs gecelerinde meteor yağmuru vardı. şehir ışıklarının kirliliğinden uzaklaşmak için de ışık kirliliği haritalarını inceleyerek saros'da geceleri çok karanlık olan yerler buldum. (bu arada fotoğrafçılık eğitimim yok, gündüz fotoğrafçılığından pek anlamam. sadece samanyolu'nun fotoğrafını çekebilmek için saatlerce makaleler okudum, videolar izledim.)

    5 mayıs'ta saros'a gittim, ancak 2 gündür süren yağmura takıldım. o yüzden meteor yağmurunu kaçırmış oldum. hava 7 mayıs'ta açıldı. normalde karanlık yerler için gecenin ortasında ormanın içlerine kadar yürümem gerekiyordu ancak liman ışıklarının açılmadığını görünce limana gittim, hayatımdaki en iyi manzaralardan biriyle karşılaştım(aslında en iyisiydi ama daha ondan sonra jupiter'in mehtabını gördüm) ve sonunda hayatımda ilk kez samanyolu'nu hem de satürn, mars ve büyük antares yıldızıyla birlikte fotoğraflayabildim. sabaha kadar çekim yapmaya devam ettim.

    https://www.flickr.com/…37490/in/dateposted-public/

    https://www.flickr.com/…05706/in/dateposted-public/

    ertesi gece de hava açık olduğu için tekrar çekime gittim, yanımda bir arkadaşım da vardı. bu sefer limanın iç tarafına değil, arka kısmına kumsala geçtim. burası daha da karanlıktı çünkü gökçeada'dan geldiğini tahmin ettiğim ışık kirliliği daha azdı. burada da kadrajımı hemen samanyolu'na yönelttim ve çekime başladım.

    https://www.flickr.com/…15121/in/dateposted-public/

    https://www.flickr.com/…808954/in/dateposted-public

    çekim sürerken gözümü samanyolu'ndan alabildiğim zamanlarda diğer taraflara bakarak muhteşem yıldız manzarasını izliyordum ve takımyıldızları çıkarmaya çalışıyordum. jupiter sağımda müthiş bir şekilde parlamaktaydı ancak samanyolu varken kim ne yapsın jupiter'i. saatler ilerleyip jupiter daha da alçalınca denizde bir yansıma farkettim. köyden bir sokak lambası ışığı geliyordu arkalardan acaba onun yansıması mı diye açısını kapatmaya çalıştım ama, değildi. ben nereye gidersem yansıma da benimle birlikte geliyordu. kafamı kaldırdığımda bunun jupiter'in yansıması olduğunu anladım. arkadaşım da olayı farkederek yerinden kalktı. hemen fotoğraf makinasına koşarak kadrajı jupiter'e doğru çevirdim(burada nasıl paniklemişsem telefonu düşürmüşüm, neyse ki bulabildik). ve sonunda jupiter'in mehtabını yunan semadirek adasının hemen yanında fotoğrafladım. arkadaşımla bir kaç saat bu manzaradan gözümüzü alamadık, rüyada gibiydik.

    https://www.flickr.com/…49884/in/dateposted-public/

    https://www.flickr.com/…os/mesutbirinci/28730542046 (aynı fotoğrafın 10 kare istifleme ile hazırlanmış daha temiz hali)

    not: önümüz yaz, tatil sezonu başlıyor. saçma sapan hotellere dünyanın parasını vererek daha önce 50 kez tecrübe ettiğiniz tatili yapmayın. bir çadır edinin ve karanlık bir yerde kamp yapın. gökyüzünün nefes kesen manzarasını dünyada hiçbir 5 yıldızlı hotel sağlayamaz.

    edit: samanyolu'nu fotoğraflamayı düşünenler için şöyle bir entry hazırladım: #60490634

    edit:
    daha sonraki fotoğraflarımı takip etmek isteyenler olmuş: https://www.instagram.com/mesutbirinci veya https://www.flickr.com/mesutbirinci

  • trafik kazalarına dair fotoğraf ya da videolarda zaman zaman ayaktan çıkmış bir ayakkabı teki görürüz. bu tek ayakkabı aslında kazaya ve kazayı yapan kişi ve kişilere dair ciddi bir ipucu verir.
    bugüne kadar çok fazla trafik kazasında kurtarma faaliyetlerinde çalıştım* ve ne zaman ayaktan çıkmış bir ayakkabı gördümse o ayakkabının sahibi olan kişi ya ölmüştü ya da ağır yaralı idi.
    ve bu tip kazalardaki araçların süratleri 60-70km üstünde olduğu bilgileri vardı.
    sonrasında bunu biraz araştırınca kazada kişinin bilinci kapandığı anda o ayakkabıyı ayakta tutacak herhangi bir kontrol gücü kalmadığından, ayakkabı, kazanın meydana geliş şekline bağlı olarak ayaktan çıkabiliyormuş ve savrularak kaza mahallinden uzak yerlere dahi gidebilmesi de bundan dolayıymış.
    bir tafik kazasına müdahaleye yeni başlamışken trafik polisi bir ayakkabı teki getirip "ayakkabı çıkmış, bu adam zor yaşar" demişti. nitekim hastane yolunda ağır yaralı kurtardığımız kişi hayatını kaybetmiş haberini duymuştuk.

    bu bilgiden sonra ne zaman bir olay yerinde ayakkabı teki görsem hep içim burulur.

  • ertem sener: hocam ne dusunuyorsunuz dick advokat hakkinda?
    ahmet cakar: buyuklugunu dusunuyorum
    rok: ooooooooowwwwwww. kac cm mi demek istediniz hocam?
    ertem sener: yav konuyu hemen nereye cekiyorsunuz.
    rok: e ama oyle demeye getiriyor
    sinan engin: neyse konuyu cok uzattiniz kapatalim.
    rok: e konu uzun ihihihihih
    ahmet cakar: beyler cok tehlikeli bir sezon yasayabiliriz. rikering, dick baska baska cagrisimlar yasatiyor bana ve bundan tedirgin oluyorum
    abdulkerim: ben anlamadim ki simdi santimetrelerle mi olcecegiz hocanin buyuklugunu
    sinan engin: dm atmayin bak cok kizmaya basliyorum
    ertem sener: mahmood kafe icelim acilalim

  • thomas müller tarafından dalga geçilen ancak verdiği cevapla adeta bilezik gibi geçiren, ezilenlerin sesi, endüstriyel futbola karşı milli takım. helal olsun dedirtmiştir.

    --- spoiler ---

    2018 dünya kupası elemeleri’nde san marino ile karşılaşan almanya, zayıf rakibini 8-0’lık farklı bir skorla devirip üç puanı cebine koymuştu.

    8-0’lık san marino galibiyetinin ardından yaptığı açıklamada bu tür maçların gereksiz olduğunu ima eden almanya’nın yıldızı thomas müller, “zaten yoğun bir fikstürümüz var ve böyle bir ortamda bu tür maçların neden oynandığını anlayamıyorum.

    onlar için dünya şampiyonuna karşı oynamanın özel bir şey olduğunun farkındayım. bununla birlikte bu tür maçların gereksiz risk taşıdığını düşünüyorum” ifadelerini kullanmış ve bayern münih ceo’su karl-heinz rummenigge de bunu onaylamıştı.

    bu açıklamanın ardından san marino milli takımı iletişim direktörü alan gasperoni, müller’in sözlerine ders niteliğinde bir yanıt verdi.

    “gol atamadınız diye kızmayın”
    bu maç, sizin gibi bir golcünün, bizim kadar kötü bir takıma gol atamayacağını gösterdi. ayrıca kalecimiz simoncini’nin gol atmanızı engellemesine kızmadığınızı sakın iddia etmeyin.

    bu maç rummenigge ve beckenbauer gibi yöneticilere futbolun gerçek sahiplerinin onlar değil, futbolu sevenler olduğunu gösterdi ve sizin hoşunuza gitse de, gitmese de biz, futbolu sevenlerdeniz.

    “bu maçın geliriyle futbol sahası yaptıracağız”
    yine bu mücadelede, sizin kurallarınızın ardından değil, kendi hayallerimizin peşinden gittiğimizi gösterdik.

    bu maçta san marinolu insanlara, gerçek bir milli takımları olduğunu hatırlatıp onları sevindirdik.

    bunun yanı sıra bu maçtan elde edilen gelirle federasyonumuz, acquaviva adında izbe bir köye bir futbol sahası yapacak. siz bile bu sahayı 6 aylık bir maaşınızla yaptırabilecekken biz, 90 dakikalık bir karşılaşmadan elde edilen parayla yaptırabiliyoruz.

    san marino milli takımı’nın resmi twitter hesabı, almanya karşılaşması esnasında iddialı bir tweet de attı. geçmişteki 13-0’lık mağlubiyet gününü hatırlatan san marino hesabı, “on yıl önce bu dakikalarda 7-0 gerideydik. şimdi 3-0 gerideyiz. 10 yıl sonra bugünlerde almanya’dan puan alacağız. bu dediğimizi unutmayın” ifadelerini kullandı.

    --- spoiler ---

    futbol güzel şey.

    kaynak: four four two.

  • genel olarak kardiyo kilo verdiren bir uygulama ve bunların içinde en başarısızı yürüyüştür. öncelikle yağ nasıl yakılır onu bilmek lazım: yağ durgun nabız ritminizin 1,4 kat üstüne çıkmakla ve 25 dk üstünde bu tempoyu sürdürmekle yakılır. yürüyüşte bu oran çok artmaz, verim için 1 saat civarı yürümeniz gerekir, vücutta zamanla bu ritme kendine adapte eder ve kilo vermeniz durur. başta verdikleriniz de ağırlıklı olarak sudur, yağ yakma oranınız düşüktür. genel olarak yürüyüş ile yaktığınız kalori komik miktardadır. bunun harici kalp damar sağlığı için iyi bir şeydir burası ayrı.

    kilo vermek istiyorsanız, yüksek ritimde yürüyüş+hafif koşu ile bu işi yapmalı, arada hit antreman dediğimiz kısa süreli yüksek nabız değerlerine ulaşmalısınız. yediğiniz her şeye de dikkat etmelisiniz. mümkünse bisiklete binmek esas çözümdür. şöyle örnek vereyim, yoğun kardiyo (koşu veya bisiklet) ile 1 saatte yaktığınız kalori 500'ü ancak bulur. yürüyüşle bunun yarısını belki yakarsınız, kesin değil. oysa ki bir tabak dolu beyaz pilavda 300 kalori var. 1 dilim ekmek yediniz 90 kalori, 1 de ana yemek dediniz mi 500 kaloriyi aşmış oluyorsunuz. kısacası düzenli beslen, düzgün kardiyo yap prensibini taşımadan kilo vermek olanaksız, ancak su verir, kısa süreli kilo kaybedersiniz, yağdan çok yakmazsınız.

  • ronaldo havale yapmış kendisi de iş bankası müşterisi ya o yüzden.

    başarısız kurgu denemesi.