hesabın var mı? giriş yap

  • ilk olarak 1950lerde sakinleştirici/yatıştırıcı* olarak roche tarafından piyasaya sürülen ilaç... ilk piyasaya sürüldüğü zamanlarda bağımlılık yapıcı etkisi bilinmeyen bu ilaç özellikle ev işlerinin yoğun temposuna yetişemeyen ve devamlı stres altında yaşayan ev kadınları arasında oldukça popüler olmuştur; ve sözkonusu bu problemleri kısa bir sürede gidermedeki üstün başarısı farkedilince kullanımı giderek daha da yaygınlaşmış, aile doktorları vitamin hapı yazar gibi herkese bu hapı önermeye başlamıştır. nitekim zamanla sırf ev kadınları değil, aile geçindirme stresi yaşayan çalışan kesim - yani çoğunlukla erkekler - arasında da popüler hale gelen bu ilaç, roche'un en çok gelir getiren ürünü haline gelmiştir. ancak zaman geçtikçe ve 70lere gelindikçe ilacı kullananlardan gelen şikayetler gittikçe sıklaşmıştır; nitekim hastalar doktorların yalnızca bir iki aylığına yazdığı bu ilacı senelerce kullanmakta ancak bir türlü bırakamamaktadırlar, keza bıraktıkları takdirde yoğun bir duygusal düşüş yaşamaktadırlar. iyice artan benzer şikayetler üzerine ilacı kullanıp bahsi geçen bu yanetkilerinden muzdarip olan bir kesim roche aleyhine dava açar. ancak valium yıllar geçtikçe ilaç piyasasında en büyük kar payına sahip ürün haline gelmiştir ve tabii ki roche firması bu suçlamaların hepsini reddeder; keza aksi takdirde altın yumurtlayan bu tavuktan olacakları gibi bir de üstüne azımsanamayacak sayıdaki davacılara oldukça yüklü bir tazminat ödemek zorunda kalacaklardır... en nihayetinde firma herhangi bir cezaya çarptırılmasa da, doktorlar bu ilacı yazarken daha dikkatli davranmaya, insanlar yanetkilerinden haberdar olmaya başlamışlardır. artık valiumun ve benzeri sakinleştiricilerin devri kapanmıştır. 90lı yıllar ise yeni bir mucize ilaç türünün, antidepresanların yükselişine tanık olacaktır. prozac xanax vs gibi bu yeni nesil ilaçlar ilk piyasaya çıktıklarında valium benzeri eski nesil ilaçlar gibi bağımlılık yapmadıkları iddia edilse de, günümüzde bunun da doğru olmadığı bilinmektedir - en azından çoğu bünyeler için...

    (bkz: in pills we trust)

  • vidyo paylasmak icin bir ve seyretmek icin bir web sayfasi. unlu gruplarin kliplerinden, komsunuzun dort yasindaki kizinin kopekle oynamasina, iki cinli arkadasin web cam onunde cestili boy band sarkilarina eslik etmesine kadar her turlu sey var.

    http://youtube.com/

  • bir filmi dram yapmanın en kısa yolu filmin bir yerine aşağıdaki diyaloglardan birini serpiştirmektir.

    çocuk histerik bir şekilde anasıyla konuşur.

    çocuk: danowan babam değil anlıyor musun, hiç bir zaman da olmayacak anne.
    anne: jashua, stop it. (dolu gözler)
    çocuk: babamın ölmesine sen sebep oldun sırf bu adamın damarlı borusunu emmek için.
    anne: joshua enough! (dolu ve kanlı gözler)
    çocuk: ayrıca cümle alem biliyor bu adamın kelebek misali sikip kaçtığını anne.
    anne: çota!

    danowan: joshua, allah senin belanı versin lan.

  • muhteşem yüzyıl iktidardan korkup hürrem'i tesettüre sokarken, nüfus cüzdanındaki din hanesinin kaldırılmasını konu eden dizidir. işte bunun için seviyoruz.

  • aynı adam:

    -rohan gondor koalisyonu bu ülkeyi krize sokar. sauron yiyor ama ekonomimiz de bir yandan büyüyor.

  • türlü türlü içeriğinin arasından en çok hafta sonları 12'ye doğru oynayan sünger bob'u özlediğimi fark ettim. geç yapılan kahvaltı eşliğinde izlemesi çocuk gibi heyecanlandırıyordu beni.

  • sene 2003, arkadaşlarla beraber ortaköy'deyiz. havadan sudan konuşurken biri "aaa!" diye bir tepki verdi. tabii hepimiz şaşkın bir halde onun baktığı yöne doğrulttuk bakışlarımızı ve mehmet aslantuğ'un arkadaşlarıyla birlikte yemek yediğini gördük.

    o zamanlar bir istanbul masalı diye bir dizide oynuyordu ve kızlar çok severdi kendisini. gruptaki tek erkek ben olduğumdan arkadaşlar beni elçi tayin edip kendisinden bir fotoğraf için talepte bulunmamı istediler. yemek masasındaki birini fotoğraf için rahatsız etmek doğru gelmese de, kızların gönlü olsun diye isteksiz bir şekilde yaklaştım masaya.

    yanına geldiğimde kızları göstererek, "mehmet bey afiyet olsun, arkadaşlar sizinle fotoğraf çekilmek istiyorlardı ama..." dedim ve cümlemi bitirmeden, "tabii ki" diyerek yerinden kalktı, restorandan çıktı ve yanımıza kadar geldi.

    o zamanlar çok popüler bir insandı. "ulan herkesle fotoğraf çektirse ohoooo" diye düşünmüştüm ama yanıltmıştı beni.

    buradan tekrar teşekkür ederim kendisine o gençleri kırmadığı için.

    edit: #105392349

  • yıl 1976...
    tıraş bıçağı firmasının (gilette) tüm dünyada yayınlanacak reklam teklifini reddeden tarık akan'ın kapısı bu kez otomobil reklamında oynaması için çalındı.
    yanıtı yine "hayır" oldu.
    daha sonra döneminde şampuan, diş macunu, banka ve bir çok önemli firmanın reklam tekliflerine de yanıtı her zamanki gibi "hayır" oldu.
    bu astronomik reklam tekliflerini hiç düşünmeden reddeden tarık akan, bunun sebebini o dönem şöyle açıklamıştı.
    "bu teklifler tarık akan olduğum için yapılıyor. bu adı ben kimden aldım? sinema seyircisinden aldım. onlar beni tarık akan yaptılar. şimdi bu tekliflere "evet" dersem onlardan aldığım bu adı onlara tekrar satmış olurum. dünyada her şey para değildir."
    (ses dergisi röportajı)

    tarık akan, zirvede olduğu 45 yıl boyunca, kendisine gelen reklam filmi tekliflerini geri çevirdi. hiçbir reklam filminde oynamadı. duruşundan ve çizgisinden asla taviz vermedi.

    senin gibi onurlu birisi bir daha gelmedi.. büyük usta.

  • yükselen irkci iklime ragmen basarisiz olabilmeyi yanlis politikalar sonucunda "basarabilmis" partidir.

    bugün gerceklesen sachsen-anhalt eyaleti'ndeki eyalet secimlerinde birinci olmayi umut ederken ve afd'nin en güclü oldugu eyalet sachsen-anhalt iken, sandiktan cikan tam aksi bir sonuc karsisinda hüsrana ugramis ve cdu'nun yaklasik 14 puan gerisinde kalmistir (bir önceki secimlerde fark 5 puan civariydi ve böylelikle aradaki fark bir önceki secime göre yaklasik olarak 3 kat acilmistir): https://prnt.sc/14ek60e

    afd'nin parti programi okundugunda, hitap ettigi secmen kitleyi nasil elinden kacirdigini ve de daha genis bir secmen kitlesine neden erisemeyecegi cok aciktir. örnegin:

    1) üniversite öncesi egitimde basarisiz ögrencilerin "basarisizligi / yenilgiyi" tatmasi gerektigini savunuyorlar fakat hitap ettigi irkci kesimin cocuklari, irkci olmayan kesimin cocuklarina göre zaten o veya bu sebeplerden dolayi genel olarak daha basarisiz durumdalar. irkci alman aileleri haliyle cocuklarinin cezalandirildigi bir sistemi kabul etmek istemiyorlar.

    2) issizlik maasinda degisiklik yapmak istiyorlar. daha cok kazanan kisilere daha cok issizlik maasi vermek istemiyorlar. fakat bilinen bir gercek var ki issizlik maasini uzun süreli kullananlarin büyük cogunlugunu yabancilar ve yerli halkin irkci kesimi olusturmakta. ayrica afd'nin en yüksek oy aldigi yer olan dogu almanya'da da maaslar genel olarak zaten daha düsük. o yüzden afd'nin sachsen-anhalt'ta bu denli basarisizliga ugramasi hic de sasirtici degil.

    3) genc nüfus acigini göc ile degil, yüksek dogum orani ile kapatmak istiyorlar. bunun icin de üniversite ögrencileri sayet cocuk yaparsa ögrenim kredisini silmeyi veya cocuk sahiplerine faizsiz kredi vermeyi teklif ediyorlar. alman kadinlari, dünya'da özgür yasamaya alismis sayili insanlardandir. örnegin afd'ye zamaninda yakin duran bir arkadasim "bizler kulucka makinesi degiliz, kimse bizi cocuk yapmaya tesvik etme hakkini kendilerinde göremez..." demisti. gözlemledigim kadariyla,alman kadinlari, afd'nin "cocuk yapan kadinin, cocuk yapmayan kadindan ayristirilmasini" kendilerine bir "küstahca bir saldiri" olarak görüyorlar.

    4) avrupa birligi'nden cikmak istiyorlar. euro'yu kaldirmak istiyorlar... fakat avrupa birligi aslinda irkci kesimin icten ice hosuna gitmektedir cünkü sohbet ettigim irkci almanlarin bir cogu kendilerini "avrupa'nin lideri" olarak görmekteler. zaten diger eu üyesi ülkeler de almanya'yi "liderlik taslamak" ile suclamaktalar. ayrica eu'dan cikip, almanya'nin yalnizlasarak eski günlere dönmesi fikri de dogu almanya halkina haliyle bir takim tarihi trajedileri de hatirlatmaktadir... isin acikcasi, hickimse öyle veya böyle dönen güclü ekonomik carklara comak sokarak bu denli kökten degisiklikler yapmak istemiyorlar.

    5) asgari ücreti savunduklarini söylüyorlar fakat asgari ücret aclik siniri civarinda yer aldigi icin "yükseltilmeli mi?" sorusuna cevap vermiyorlar. bu soru esasinda nispeten daha az kazanan dogu almanya'da yasayanlari oldukca ilgilendirmekte. onun disinda maaslar yükseldikce, gelir vergisinin de ayni oranda yükselmesini kaldirmak istemeleri de düsük gelirli kitleleri endiselendirmekte.

    6) maske zorunlulugunu korona'nun durumundan tamamen bagimsiz sekilde kaldirmayi istemeleri veya pcr testlerini kaldirmak istemelerinin yanisira genel olarak pandemi döneminde izledikleri siyaset ve parlamentoda kendilerini düsürdükleri durum imajlarini derinden sarsti. örnegin afd vekilinin, meclise delikli maske ile katilip meclis baskaninin eline koz vererek kendisini azarlatmasi (link) gibi bir cok imaj sarsici olaylar yasandi. pandemi'yi bu denli kücümsemeleri, halkin gözünde afd'nin "gerceklerden kopuk" bir parti durumuna düsmesine sebep oldu.

  • kendisiyle şöyle bir anım var. yıllar önce arkadaşlarla bodrum'a gitmiştik marinada gezerken kıyıya demirlemiş bir yatta kendisini görmüştük.

    uzanmış güneşleniyor. ama nasıl vamp bir kadın, nasıl bir aurası var anlatamam. o zamanlar ekranda en sık görüldüğü dönemler biz de sivilceli ergenleriz bunun da etkisiyle ona hayran hayran bakmaya başladık.

    her halde öküzün trene baktığı gibi bakmış olmalıyız ki
    -çocuklar hafızanıza yeteri kadar kaydettiyseniz bırakın da güneşin keyfini çıkarayım dönüşte tekrar bakarsınız demiş, ardından da o müthiş kahkahasını atmıştı. bunun üzerine biz kafalar önde jet hızıyla ortamdan uzamıştık. azarlamadan, hakaret etmeden, esprili bir dille rahatsız olduğunu belirtmesini takdir etmiştik.

    bende her zaman dobra, eğlenmesini bilen, hayattan zevk alan, kafasına göre yaşayan bir insan imajı çizmişti. ışıklar içinde uyusun.

  • arkadaşlar; birkaç markanın birkaç modeli dışında gani gani araç var.

    bakın sistem şu şekilde çalışıyor;

    1. üretici distribütörden sipariş alıyor ki birçok üreticinin distribütörü de kendisi (fiat, stallentis vs)
    2. üretici araçları gemiye yüklüyor ve vin listesini distribütöre geçiyor.
    3. yolda olan araçların listesi distribütör tarafından bayilere açılıyor.
    4. bayiler gelmekte olan araçların bir kısmını eşe dosta, bir kısmını aylar önce kapora vermiş bekleyenlere, bir kısmını ise hatırı sayılır (araç liste değerinin %10'u ile %20'si arası) bir bedeli elden rüşvet verebilecek kişilere ayırıyor.
    5. araçlar gümrüğe iniyor, faturalanıp bayilere gönderiliyor.

    bu döngü her 15 ila 30 gün arası gerçekleşiyor. kısacası türkiye gümrüklerine binlerce araç her gün giriş yapıyor.

    gelelim sürelere.

    eğer araç liste bedelinin %10'u ve %20'si arası elden rüşvet ödemeye razı iseniz maksimum 30 gün içerisinde direksiyon başına geçersiniz.

    resmi belgeli bir şekilde kapora ödemiş ve bekliyorsanız 3 ila 12 ay arasında araca gelecek bütün zamları ödemek koşuluyla aracınızı teslim alabilirsiniz.

    eğer işiniz acele ise, sıfır gibi (aslında sıfır) aracı liste fiyatının %15'i ila %30'u arası ek bir bedelle bir gün içerisinde al-sat'çıdan veya galeriden alabilirsiniz.

    özetle; liste fiyatını unutun. sarı siteden istediğiniz aracı bulun, sıfır fiyatına bakın. uygunsa alın, değil ise %5-10 ucuza bayiden rüşvetle ama bir ay sonra teslim alabilirsiniz.

    adınızı kapora almadan bir listeye eklediler ise siz o işi unutun. o listeler büyük ihtimalle her akşam çöpe atılıyordur.

    en çıplak gerçekliği ile araç piyasası budur.